Mısır seferi, Osmanlı tarihinde bir padişahın katıldığı en uzun süreli sefer-i hümayundur. Mısır fethedilip İstanbul’a dönülürken Adana civarına gelindiğinde ordu şiddetli bir yağmura yakalanır. Ortalık çamur deryasına dönmüştür. O bölgede konaklama kararı verilir. Ertesi gün yolculuğa devam edilir. Sultan Selim Han, devrinin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile sohbet ederek yol almaktadır. Bir ara Kemal Paşazade’nin atı tökezler ve atın ayağından sıçrayan çamur, padişahın kaftanını kirletir. Kemal Paşazade son derece mahcup olmuştur. Yavuz Sultan Selim, bu büyük ilim adamını mahcup etmemek için hizmetçilerine der ki:
– Bana yeni bir kaftan getirin ve bu elbisemin üzerindeki çamurları da sakın temizlemeyin! Âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için kıymetlidir. Ben öldüğüm zaman bu kaftanımı, sandukamın üzerine örtersiniz.
İlim öğrenmek bu dünyada en önemli meşgalelerin başında gelir. Bizler, ilk emri oku olan dine mensubuz. Dolayısıyla da ilim öğreten kişiler hem dinimizde hem kültürümüzde çok farklı yerdedir. Daha doğru daha farklı yerdeydiler. Her geçen gün bilginin ve bilgi sahibi kişilerin değeri düşüyor. Tüketim toplumu olmamızın bir sonucu olarak somut şeylere bilgiden daha çok değer verilmeye başlandı. Bu konuda toplumda dezenformasyon söz konusu. Halbuki her şeyin başı bilgidir. Bilgi öğrenmek çileli bir iştir. Sebat ederek okumak, öğrenmek ve içselleştirmek gerekir.
Özellikle teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgi, kolay ulaşılabilir hale geldi. Fakat sadece düz bir şekilde bilgiyi okumak öğrenmek demek değildir. İnternet dediğimiz bilgi deposunda yazan her şeyin doğru olmadığını biliyoruz. Okuduğumuz bir bilgiyi düz okumanın bir anlamı yok. Okumak, değerlendirmek, mukayese etmek ve içselleştirmek gerekiyor. Bunun için de düşünmek gerekiyor. Düşünmek için de sorgulamak gerekiyor. Bu döngüyü bilmek, bilip de uygulamak için ise ilim gerekiyor. Yoksa yapılan faaliyet okumaktan öteye gitmeyen bir aktivite olur.
Bilgiye ulaşım bu kadar kolay olduğu yerde ve zamanda maalesef eğiticiler de çok kolay şekilde eğitimci oluyor. Sabır göstermeden, çile çekmeden eğitimci olunmaz. Eğitimci demek günlerini, gecelerini kitaplar arasında geçirmek demektir. Herkesin sosyal zamanında onun ilim öğrenmek için dört duvar arasına hapsolması demektir. Fakat çok kolay bir şekilde eğitimciyim diyenlerin olduğu günümüzde bilgiye ulaşmak da bilgi de değersizleşir. Bu son kaçınılmazdır.
Eğitimcilerin ağırlığı, taşıdıkları bilgiden kaynaklanır. O yüzden ağır ve vakur duruşludurlar. Onların hareketlerinden ve beden dilinden ayrı bir statüde olduğunu anlarsınız. Hiç su içenle su döken bir olur mu?
İlk yorum yapan siz olun