Hiç kuşkusuz siyaset ve devlet yönetimi tarihinin en kötü andığı isimlerin başında Adolf Hitler gelmektedir. Büyük Almanya ideali için engel olduğunu düşündüğü Yahudileri ortadan kaldırmaya çalışan ve dünyanın en güçlü lideri olmak için dünyaya meydan okumaktan geri kalmayan bir liderdi. Birinci Cihan Harbi’nde onbaşı olarak görev alan sıradan bir asker iken, savaş sonrası atıldığı siyasette hitabet yeteneği ile üstün başarı elde edip iktidarı ele geçirdi. Parti içindeki çekişmeleri ve iktidara gelme mücadelesindeki Makyavel tutum nasıl bir lider olacağının işareti gibiydi.
Hitler başa geldikten bir süre sonra tam bir yönetimsel şımarıklık hâkim olmuştur. Elde edilen her bir zafer şımarıklığı, liyakatten sadakate geçişi hızlandırmıştır. Üst düzeyde yer almak için, Hitler’e sadık olmak yetmiyor ona methiyeler düzecek kadar sevmek ve Hitler’i çevreleyen bir halka olan yakın ekibinin de onayını almak gerekiyordu. Hitler, kendisini çevreleyen bir ekibin vesayetinin hâkim olduğu bir sisteme evrilmiş yönetimin baş aktörü olmuştu. Hitler gücü yaratmak derdindeyken kendini zehirleyen bir sistem inşa etmişti. Bunun sonucu sistem kendini imha etti ve Hitler’in hayatına kendi elleriyle son vermesine sebep oldu. Sadece Hitler değil, Almanya’da seçimleriyle kendi sonunu hazırladı aslında. Hitler’e karşı son derece sadık ve son ana kadar destekleyen bir toplum vardı. Birinci Cihan Harbi sonrasında yenilen ve gururu yok edilen Almanya tekrar ayağa kalkıp yeniden şahlanma ve gururunu ayağa kaldırmayı isterken, tarihe çok daha kötü bir şekilde geçti.
Hitler’in nasıl bir sistem yarattığı durumu, hayatına son vermeden önceki iki haftalık süreçte yaşananlardan anlayabiliriz. Hitler acaba kendisine mi yoksa güce mi tapan bir ekip kurmuştu? Hitler’in en yakınındakilerin sadakati kendisine miydi; yoksa paraya mı, güce mi?
İyi bir lider ekibi kadardır. Eğer ekibiniz kötüyse, siz dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ve başarılı lideri de olsanız başarılı olamazsınız. Ekip her şeydir, başarının bizatihi kendisidir. Eğer ki lider sistem güçlü olması uğruna yapılan yanlışlara ses çıkarmaz veya görmezden gelirse; hikâyenin sonunda kandırıldığını düşünür ve en yakınındakilerini suçlar hale gelir. Hitler de kişisel vasiyetinde kara ordularının kurmay ekibini suçlamıştır. İntiharından hemen önce hizmetçileriyle vedalaşma sırasında generallerinin de hizmetçileri kadar sadık olmadığını dile getirmiştir.
Hitler kişisel özellikleriyle itibariyle meziyeti olan çok büyük vasıflara sahip bir insan değildi. Vizyon sahibi, ileri görüşlü ya da idealist birisi değildi. Kendisi Birinci Cihan Harbi’nde yaşadığı tramvayı atlatamamış, içindeki kini her geçen gün arttıran nefret dolu birisiydi. Hitler’i yarı tanrı haline getiren ise yanındaki ekibi oldu. Çünkü sistemin büyümesi en çok onlara fayda sağlıyordu. Hitler’in sürekli güçlenmesi gerekiyordu. İstedikleri sonu elde edememiş olsalar da Hitler iktidarda kaldığı süre içinde bireysel güç ve zenginlikleri bu dediğimizin en somut göstergesidir.
Ülkede öyle bir yönetim hakimdi ki; sanırım bir ülkede hemen hemen herkesin egolarının maksimumda olduğu başka bir ülke örneği yoktur. Hitler, vatandaşlarına ego ve kibir aşıladı. Birinci Cihan Harbi’nde yerlere düşen gururu ayağa kaldırmak ve dünyanın en iyisi olmak idealini aşıladı. Böyle bir liderin varlığının olduğu yönetim sisteminden hangi vatandaş şikayetçi olabilir ki? Bu yönüyle böyle bir sistemin büyümesi için ateşe odun atanların sadece Hitler’in yakın çalışma ekibinden ibaret olmadığını söylemek yalan olmaz. Bu el birliğiyle yaratılan bir canavardı. Elbette bu durumu ve sistemi tasvip etmeyenler de vardı. Hatta kayıtsız kalmayan kesim çok kez suikast düzenledi ve Hitler her seferinde kurtuldu. Kurtulduğu her suikastta Tanrı’nın kendisine ilahi bir görev verdiğini ve bu görevi tamamlaması için suikastlardan kurtardığını söyleyen Hitler, söylemleriyle herkesi hipnotize etmeye devam etti. Şunu da dile getirmekte fayda var. Bu kadar büyük bir sadakat içinde bir millet yaratmak için harika bir yönetim sistemi kuruldu. Müthiş bir disiplin içinde, tıkır tıkır işleyen bir sistem. Tam bir Alman disiplini içinde yürüdü, ta ki son günlere kadar. Hitler, kendisini bekleyen sonun geldiğini fark ettiğinde asla teslim olmayacağını kendi demiyle “Moskova’da bir hayvanat bahçesinde sergilenmeye” razı olmayacağını belirtmiştir. Kendi yaşamanı kendisi sonlandıracağını belirtmiştir. Çevresindekilerin ısrarla Berlin’i terk etmesi ve mücadeleye devam etmesi ısrarlarına rağmen bunu kabul etmemiştir ve sonunun Berlin’de olması gerektiğini dile getirmiştir. Ölmeden önce sevgilisi Eva Braun ile evlenmiş ve Bayan Hitler, eşinin kendi yaşamına son verme kaderine kendisi de gönüllü şekilde dahil olmuştur.
Hitler’in ölümü üzerine spekülasyonlar uzun yıllar devam etmiştir. Kimisine göre Hitler intihar etmemiş, kaçmıştır. Özellikle Sovyetler bunu iç siyasette propaganda olarak kullanmış ve tehlikenin geçmediği algısını oluşturmak için temellendirmiştir. Fakat intihar ettikten sonra yakılma emrini veren Hitler ve eşinin toprakta 180 litre benzinle yakılmasıyla tam olarak yansa bile kemiklerinin duracağı söylenir. Bununla ilgili otopsisi de yapılmış ve Hitler ve eşi teşhis edilmiştir ama kemiklerinin nerede olduğu bilinmemektedir. Söylenenlere göre ya Başbakanlığın bahçesine diğer ölülerle birlikte gömülmüş ya da Berlin dışına çıkartılmıştır. Sonuç ne olursa olsun öldüğü kabul edilmektedir.
Hitler’in ölümünün ardından ise herkes kendi istikbalinin derdine düşmüş, dışarıda bahçede yanan Hitler’in ve eşinin cesedi ile kimse ilgilenmemiştir.
Sonuç olarak gücü tek elde ya da bir zümre üzerinde toplamak, başlangıç itibariyle temiz bir duygu ile yola yıkılmış olsa bile belli bir süre sonra canavara dönüşüyor. Sistem ne kadar güçlü gözükse de tarafsız, bağımsız ve etik değerler içinde denetim bir yönetim sisteminin parçasıdır ve olmalıdır. Halk, her yönetimi şeffaflıkla sorgulamalı ve yalandan tatlı söylemlere mesafeli yaklaşmak gerekir. Her yönetimin temeli denetim olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
İlk yorum yapan siz olun