Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren yürütülen istimaletin, Türkçe karşılığı hoşgörü politikası olarak çevrilmektedir. Fethedilen yerlerdeki halka ve özellikle gayri müslim tebaayı gözetme, onlara karşı hoşgörülü davranmasıdır. Her ne kadar bu hoş görü ortamı, İmparatorluğun büyüklüğü olarak kabul edilse bile bana göre Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren bir politikadır. Fransız İhtilali’nin etkisiyle yükselen milliyetçilik akımı, Osmanlı’da da baş gösterince isyanlar başlamış ve İmparatorluk yıkılma sürecine girmiştir. Her ne kadar sonlara doğru Osmanlıcılık akımı gibi politikalar yürütülmüş olsa da sondan kaçış olmamıştır.
Osmanlı ardından genç Cumhuriyet bu yüzden Türkçülük kavramına önem vermiş ve bu topraklarda yaşayan herkesin kökenine bakılmaksızın Türk olduğunun net şekilde sınırını çizmiştir. Bu bağlamda Osmanlı’dan dersler çıkarıldığını söyleyebiliriz.
Küresel iklim değişikliği, pandemi ve savaş global ölçekte göç dalgasına sebep oldu. Dünyada özellikle Orta doğudan Avrupa’ya düzensiz göçler oldu. Asya ile Avrupa arasında köprü olan ülkemiz de bu dalgadan nasibini fazlasıyla aldı. Göç alan ülkeler hazırlıksız yakalandıkları bu duruma ilişkin sağlıklı politikalar geliştiremediler. Hal böyle olunca ciddi bir kaos oldu. Kaosun faturası masum insanlara çıktı. Dünya Göç Örgütü verilerine göre 2014 yılından bu yana 29 bin göçmen Avrupa yolunda öldü. Milyonlarcası da evlerinden kopup göç etmek zorunda kaldı. Bu durum her ne kadar çok acı olsa da konunun hem duygusal boyutunda insani yönünü hem de devlet yönetimindeki rasyonelliği bir arada yürütmek gerekmektedir.
Ülkemizin geçiş noktasında olması ve tarihindeki “baba” rolü nedeniyle göçmenlerin gelmek istedikleri yerin başında geliyor. Gelen göçmenlere dair devletimiz politikalar oluşturuyor. Fakat daha önce böyle bir durumla karşılaşılmadığı için elbette önceden hazırlanmış bir politika olduğunu söyleyemeyiz. Nihayetinde bu politikayı sürekli olarak geliştirerek, başta ülkemiz olmak üzere herkesin memnun olacağı bir noktaya getirebiliriz. Elbette yönetimde, her şeyinde olduğu gibi, bu konuda da ders alacağımız en iyi referans tarih olacaktır. Bu süreç asla son bulmayacak. Çünkü iklim değişiklikleri sebebiyle göç, dünyanın gerçeği olacak. Yani göç konusu dünya için yeni başlıyor.
Sınırları iyi belirlemekte fayda var. Öncelikle gelecek göçmenleri tarihimize uygun şekilde baba figürü ile hoş görü politikasını izlemeliyiz. İstimalet politikası burada uygun bir politikadır. Fakat tek başına asla yeterli değildir. Çünkü hoş görü politikası, milliyetçilik akımı karşısında zayıftır ve kolayca yıkılır. Pandemiyle birlikte yeni bir çağın açıldığını ve 2025 yılında tam anlamıyla başlayacağını söyleyebiliriz. Yeni çağda milliyetçiliğin daha katı olacağını söyleyebiliriz. Ülkeler ölçeğinde ise daha da merkezileşecek ulus devletinden bahsedebiliriz. Hal böyle olunca göçmenlere karşı gösterilecek hoş görünün ülkemiz için faydadan çok zarar getireceği açıktır. Göçmenlerin entegrasyonlarını yaparken kurumsal çalışmalara ihtiyaç var. Bu sebeple Göç konusunda bakanlık düzeyinde bir çalışma yapılmalı ve Göç Bakanlığı ivedilikle kurulmalıdır.
İstimalet politikası disiplinli, sert ve katı kurallarla çevrelenmelidir. Çelik gibi istimalet politikası oluşturulmalıdır. Evet göçmenler ülkemize gelebilir. Tarihimizde mazlumlara yardım eden bir devlet olduk ve bu görevden kaçamayız. Ama gelen kişiler de buranın kurallarına uyacak, aksi durumda yaptırımlara katlanmayı göze almalıdır. Anlayış tam olarak bu olmalıdır. Bunun yanında gelen göçmenlerin niteliklerini arttırıcı ve ülkemiz için fayda sağlayacak şekilde yetiştirmemiz gerekmektedir. Gelen göçmenler, devletimizin yumuşak kalbini de sert yumruğunu da bilmelidir. Aksi durumda göçmenler, ülkemizde azınlık durumuna gelecek ve bu durum ilerisi için demografik olarak sorunlar doğuracaktır.
Bu zamana kadar yaşananlar daha ön gösterim. Bundan sonrası için bu politikaları geliştiremezsek Osmanlı İmparatorluğu sonunu yaşarız.
Milliyetçilik dünyada hala çok baskın. Göçmenler bilinçli politikalarla rehabilite edilmediği sürece gittikleri ülkelerde sorun çıkarmaya devam edecekler. Mesela 27 Kasım 2022’de yaşanan olay dediklerimizin doğruluğu anlamında güzel bir örnek.
“Katar’daki 2022 FIFA Dünya Kupası F Grubu ikinci maçında Fas’ın Belçika’yı 2-0 yenmesinin ardından Belçika’nın başkenti Brüksel’de sokaklar karıştı. Fas taraftarı oldukları düşünülen bir grup, tarihi Grand Place yakınlarında yoldan geçen bazı araçlara saldırdı. Bir aracı ters çeviren grup, etrafta bulunan bankları sökerken, elektrikli scooterları ateşe verdi. Çıkan olaylarda, çok sayıda araç ve mağaza hasar gördü. Çıkan olaylarda polise havai pişekle saldırılması sırasında yüzüne havai fişek isabet eden bir gazeteci yaralandı.”
Bu ve benzeri olayların yaşanmaması için ivedi olarak Göç Bakanlığı öncülüğünde politikalar oluşturmalıyız. Fragmanını izlediğimiz bir film için hazırlanmalıyız. Bu zamana kadar konuya dair deneyimler elde ettik. Bu deneyimi, geçmiş tarihsel derslerle birleştirip bir göç politikası oluşturmalıyız. Sadece gelen göçmenler için değil, ülkemizden giden vatandaşlarımızın anayurda dönmelerini sağlayacak “Tersine Göç Politikaları” da olmalı.
İlk yorum yapan siz olun