2019 yılında ortaya çıkan Covid 19 virüsünün sebep olduğu pandemi ile dünyada yakın çağ kapandı, yeni bir çağ açıldı. Elbette yeni çağ bir anda gelmeyecek. Çünkü eski çağ alışkanlıklarının sıfırlanması gerekiyor ve yeni çağın kurallarının tanımlanması gerekiyor. Bunun için de bir geçiş süreci olması lazım, tıpkı diğer çağ geçişlerinde olduğu gibi.
2022 yılından başlayan ve öngörüme göre üç yıl sürecek bir geçiş dönemi olacak. Bu geçişte öncelikle dip dönemle birlikte eskiye dair tüm alışkanlıklar, kurallar yıkılacak, dünya sıfır noktasına gelecek. Ardından yeni çağda süper güç olmak için devletler mücadele içine girecek. Bu mücadele yeni çağın kuralları çerçevesinde bir mücadele olacak ve ardından tüm taşlar yerine oturacak. Bundan sonra yeni çağın şartlarında, kuralları içerisinde yaşamaya başlayacağız. Nasıl bir gelecek bizi bekliyor onu bir-iki yıllık süreçte yaşananlardan göreceğiz.
Devletler açısından eski çağda yer alan dengelerin tamamı değişecek; değişmeye başladığını söyleyebiliriz. Devletler açısından merkezileşen devletlerin daha başarılı olacağını öngörmekteyiz. Nedeni, yönetimin tek elde toplanması ve kararların alınması, uygulamalardaki eksiklerin yenilenmesi, hızlı karar alma ve gücün tek bir yerde toplanması, dip dönemin geçişinde ve yeni çağın yükseliş mücadelesi dönemi için önem arz ediyor. Bunu demokrasi ile totalitarizm* (*Devletin mutlak üstünlüğü, devlete mutlak itaat öngörülür) arasında bir yönetim olarak düşünebiliriz. Ulus devlet kavramının daha da merkezileştirildiği bir yönetim olarak da tanımlayabiliriz. Bu süreçte tam demokrasi olan ülkelerde yeni çağın gerekliliğini sağlama konusunda yetersiz olacağını göreceğiz. Yönetimde başarının en önemli adımı kararlı, kesin, net bir strateji belirlemektir. Devlet yönetiminde kısa-orta ve uzun vadeli planları yaparken de aynı keskinlikle olmalıdır. Ama tam demokrasi bu keskin ve net karar alma yolunda bir engel olabilir.
Bir diğer husus dip dönem, kargaşaların, krizlerin bol olduğu bir dönem olacağı için devletlerin en önemli gündemi güvenlik olacak. Güvenliğin sağlanırken yeni çağın gerekliliklerini sağlamak için planlar yaparken merkezi karar almanın sağlanması şarttır. Bu durum bile merkezi ulus devletin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Fakat şunu da dile getirmek lazım. Merkezi ulus devlet kavramında, yönetimin üst akıl tarafından yapılması esası ile hareket ederken, denetim mekanizmasının da kurulmuş olması gerekiyor. Otokontrolün olduğu bir model kurulması şart. Çünkü yeni çağa geçişte dip dönem ve yükseliş mücadelesi dönemde tabiri caizse karanlık odada ek yordamıyla yolunu bulmaya çalışacak devletler. Atılan her bir adımın doğruluğunu ve sağlamlığını denetlemek gerekmektedir. Denetimin olmadığı bir yönetimin başarıya ulaşma şansı olmayacak. Şartlar ne olursa olsun denetimsiz yönetim olmaz. O yüzden devlet yönetimleri kendi içerisinde tarafsız ve bağımsız bir denetim mekanizması oluşturmak zorundadır. Aksi durum zaten ülkenin egemenliği monarşiye doğru kaymış olur ki, bu da o ülkeyi yüzlerce yıl geriye götürür. Çünkü monarşide tek adamın mutlak itaatinde sorun yoktur. Sorun, tek adamın çevresinde yani yakın çalışma ekibindeki iktidar mücadelesinin ve hırsının ülkeye vereceği zarardır. Tarihte hep böyle olmuştur. Dolayısıyla yeni çağa geçiş sürecinde ülkelerin merkezi ulus devlet anlayışından kaymamasının yegâne yolu denetimdir. Denetim bir nevi devleti yolunda tutan ve yolun dışına çıkmasını engelleyen sistemdir.
Sonuç olarak yeni çağa geçiş sürecinde önce mevcudu koruyan yani güvenlik öncelikli bir politika ile yeni çağın gerekliliklerine göre stratejiler belirleyen devletler, yeni süper güçlü ülkeler olacakken, dip dönem kaos ve kargaşalarında boğulanların ise yeni süper güçlere biat etmeye mecbur kalacağı bir dünya yaklaşıyor.
İlk yorum yapan siz olun