Devlet yönetimi zayıfladıkça, yasadışı yöntemlere başvurma oranı artar. Bu yöntemler arasında en yaygın olanı rüşvettir. Rüşvetin verilmesinin çeşitli nedenleri vardır, ancak hepsinin temelinde devlet yönetimindeki bozulma yatmaktadır. Devlet sisteminde denetim azaldıkça ve toplumda ahlaki değerler erozyona uğradıkça rüşvetin yaygınlaşması kaçınılmaz hale gelir. Eğer bu durum devam ederse, rüşvet sıradan bir uygulama haline gelir ve herkesin alıştığı bir çözüm yöntemi olur. Bir devlet yönetiminde rüşvetin yaygınlaşmasından daha tehlikeli bir durum, bu olgunun normalleşmesidir. Rüşvet, hiçbir inanç, din veya ahlak sistemi tarafından meşru kılınmamış, aksine hepsi tarafından yasaklanmıştır. Bir devlet yönetim sistemini bozmak isteniyorsa, rüşveti bu sisteme entegre etmek yeterlidir; bu durumda sistemin çöküşü hızlı bir şekilde gerçekleşecektir.
Türk yönetim tarihi, yüzyıllar boyunca varlık göstermiş çeşitli devletlerle önemli bir konuma sahiptir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu, devlet yönetimi alanında zengin bir deneyim ve bilgi birikimi sunmaktadır. Devleti Âliyye, yönetim açısından her döneminde çok sayıda değerli deneyim ve kaynak barındırmaktadır. Rüşvet gibi konularda da yüzyıllar boyunca birikmiş önemli yaşanmışlıklar mevcuttur. Bu birikim, Cumhuriyet dönemine aktarılması gereken yönetimsel hazineler arasında yer almaktadır.
Rüşvet konusunda Devleti Âliyye’de caize kavramını incelemekte fayda var. Arapça “geçip gitmek” anlamındaki cevâz mastarından türemiş bir kelime olan câize (çoğulu cevâiz), genel olarak beğenilen bir işi yapan kimseye, âlim ve sanatkârlara yazdırılan veya bunlar tarafından devlet adamlarına takdim edilen eserlere verilen mükâfat, hediye ve ihsan manalarına gelir. Ancak câize daha çok yazdıkları şiirler karşılığında şairlere verilen her türlü hediyeyi ifade etmek için kullanılmış ve bu sebeple bir edebiyat terimi niteliği kazanmıştır. Arapça, Farsça ve Türkçe ‘de aynı anlamda sıla, in’âm, sevâb (Tâhirülmevlevî, s. 28) ve atiyye kelimeleri de kullanılmıştır.
Caize kavramı, devlet yönetiminde de kendine yer edinmiştir. Devletin üst kademelerinde, belirli pozisyonlara ulaşmak için rüşvet verme durumu yaygınlaşmıştır. Sistem bozuldukça caizeler de artış göstermiştir. Zamanla alışkanlık haline gelen bu caizeler, bir süre sonra devlet yönetim sistemine entegre olmuş ve usul haline gelmiştir. Sonuç olarak, bu uygulamalar vergi olarak toplanmaya başlanmış ve devletin resmi gelir kaynaklarından biri haline gelmiştir.
Uygulanmaya başlandığı tarih kesin olarak tespit edilemeyen ve XVI. yüzyılda artık bir kanun haline gelen bu usule göre, bir kişinin herhangi bir şekilde divanda görevlendirilmesinde (menâsıb-ı dîvâniyye) kendisinden, eyalet tevcihlerinde ise valilerden, tayin edildikleri vilâyetin vâridâtına göre kanunen bir miktar câize alınarak sadrazama ve maiyetine verilirdi. Pîşkeş olarak adlandırılan bu meblağ bazan tayinden önce de verilmekle birlikte tayinden sonra verilmesi usulü daha yaygındı. Ancak caizenin zamanla âdeta tayinin yapılması için önceden verilen bir rüşvet haline geldiği ve rüşvetle eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir (Koçi Bey, s. 21).
1779 yılında sadrazamdan başkasına tevcîhat dolayısıyla câize verilmemesi emredilmiştir (Uzunçarşılı, s. 157). Vezirlerin yaptığı tayinlerden câize alma usulü 1828’de kaldırılmışsa da bir süre sonra yeniden konmuş, alınan para Mukātaat Hazinesi’ne gelir kaydedilmiştir (a.g.e., s. 202). Sultan Abdülmecid zamanında ise sadrazamlara maaş bağlanarak câize alma usulü kesin olarak kaldırılmıştır.
Devlet yönetiminde rüşvetin yaygınlaşması ve nihayetinde vergi olarak kabul edilmesi, zamanla yönetimdeki bozulmanın nasıl değiştiğini göstermektedir. Vergi olarak kabul edilen dönemlerde atamalar, liyakat kriterlerinden uzaklaşarak, rüşvet almak amacıyla sıklaştırılmıştır. Bu durum, devlet hazinesinin daha fazla gelir elde etmesine yol açmıştır. Öyle ki, bir atamayla göreve gelen kişi, görevine başlamadan yeni bir atama yapılabilir hale gelmiştir. Devlet yönetimi, atamaları devlete fayda sağlamak yerine, her bir atamayı bir gelir kaynağı olarak görmeye başlamıştır. Bu nedenle, Devleti Âliyye’nin çöküşü de şaşırtıcı olmamaktadır.
Tarih, ders almayı bilenler için mükemmel bir öğretmendir. Cumhuriyet dönemi devlet adamlarının da geçmiş deneyimlerden ders çıkarması gerekmektedir. Tarih, gerekli dersler alınmadığı sürece tekerrürden ibarettir.
Sonuç olarak, Devleti Âliyye’deki rüşvet meselesi, caize kavramıyla açıklanmalıdır. Rüşvetin ortaya çıkışı, yaygınlaşması ve nihayetinde resmi bir vergi kalemi haline gelmesi, Osmanlı İmparatorluğu yönetimine ciddi zararlar vermiştir. Devlet yönetimindeki bozulmaların sonuçlarına dair güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Kaynak: sabah.com.tr
İlk yorum yapan siz olun