Nefesin kesilecek, gücün bitecek, dermanın kalmayacak, öldüm diyeceksin ama yine de vazgeçme.
Hayatta başaran insanların tek ortak özellikleri vazgeçmemeleridir. Her biri farklı yerden farklı yollardan farklı hedeflere yürümüş milyarlarca başarı öyküsü vardır. Hepsi bir hedefe odaklanmış şekilde yürürken farklı engellerle karşılaşmışlardır. Ama onları başarılı kılan karşılaştıkları engellerde pes etmeden yollarına devam etmeleri olmuştur.
Başarı, kişisel gelişim hikayelerinde anlatıldığı kadar basit bir şey değildir. Ödenen bedeller, uğruna gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmeyenlerle her saniyesi acı, zorluklarla dolu bir yolculuktur. Yolu bitirmeyi göze alanlar başarılı olur. Büyük bir çoğunluk yoldaki engellerde vazgeçer, yolu yürümekten. Hayatın sırrı yolu her şeye rağmen tamamlayabilmektedir.
Hayatın işleyişini kavrayabilmek çok önemlidir. İşleyişini görebilmek ve kendini bu işleyişe göre ayarlayabilmek daha da önemlidir. İnsanoğlu, değişen şartlar karşısında uyum sağlayabilme yeteneğine, iç güdüsel olarak, sahiptir. Hayatın çıkardığı zorlukları anlamak, verdiği mesajları, mânâlarını, zorlukları aşabilmek, kendini motive etmek gibi unsurlar bakımından hayatın işleyişini öğrenmek önem taşımaktadır. Hayat içinde derin mânâları olan basit bir oyundur. Basit şekilde yaşamak isteyenlere de istediğini verir, derinlerine dalmak isteyenlere de fırsat verir. Hayatı ne şekilde yaşamak istediğin senin elinde. Basit yaşarsan basit birisi olursun. Derinlere inmek istersen özü batında arayan bir yolcu olursun.
Aslına bakarsan başarı bir yere varmak değildir, bir yola girmektir. Ne yolu mu? Hakikat, doğruluk yolu… Sona ulaşırsın ya da ulaşamazsın; hiç önemli değil. Bazı yolların sonunu getirememek kayıp değildir. Yola çıkmaktır esas olan. Yola çıktın mı başarmışsındır, yoldan çıkmadığın sürece. Doğruluk ve hakkaniyet yolu başarının kendisidir. Sonuna gelmen gerekmez. Son nefesini verdiğinde yolun sonundasındır bu yolda.
Vazgeçmek bir kavramdan öte aslında, kader belirleyicisidir. İnsan neden vazgeçer? Çünkü takati kalmamıştır ya da sıkılmıştır. Hakkaniyet yolunun cennetten bir parça olduğunu söylemek hayal olur elbet ama cehennemden bir kesit olduğunu söyleyebiliriz. İnsan zorluklarla karşılaştığında cehenneme düştüğünü düşünür. O yüzden hakkaniyet yolunu cehennemden bir parça olarak görür. Halbuki beynimiz, dış dünyayı kendi içinde çözümleyen manipülasyona açık bir şifre çözücüdür. Eğer insan bu yolu cehennem gibi görürse dünyadaki cehennemini yaşar ama manipüle edip cennete giden yol olduğunu hayal ederse; ayağına batan dikenlerin acısını değil, dikenlerin ucundaki gülün kokusunu duyar. Allah insana yolunu güzelleştirsin, engelleri aşabilsin diye beyin gücü vermiş. Belki sihirli değneğin yok engelleri çiçeklere çevirecek ama engelleri aşacak kudreti vermiş. Ama insan kördür, bu kudreti göremez. Onun yerine mızmızlanır. Halbuki hayat, mızmızlanmak için çok kısa.
Sanırım hayatta neyi yapıyorsan, vazgeçmeden yapmak gerekiyor.
Bu da geçer yâ Hû
ABD Başkanı Abraham Lincoln, Wisconsin’de yaptığı bir konuşmada bu söze duyduğu hayranlığı şöyle dile getirmiş: “Doğu’da bir padişah, danışmanlarından, her okunduğunda bulunulan durumu tüm gerçekliğiyle anlatacak bir söz bulmalarını istemiş. Bulmuşlar; ‘Bu da geçer!’ Öyle anlamlı bir sözdür ki bu, hem böbürlenmeyi dizginler; hem acılara dayanma gücü verir!“
Osmanlı İmparatorluğu, 1918 yılında işgal edilip düşman savaş gemileri Boğaziçi’ni doldurunca, Hattat İsmail Hakkı Altunbezer, bir kağıda “Bu da geçer yâ Hû” yazıp atölyesine asar; kısa sürede işyerleri, kahvehaneler, vapurlar, bu yazıyla donatılır. Halkın işgale karşı tepkisini dile getirmek üzere her yere astığı bu yazı o acı günlerin, “Mütareke Dönemi”nin bir simgesi olmuştur.
Ne kadar güzel bir teselli, bir motivasyon değil mi? Hem mevcut çaresizlik durumuna teselli hem de geleceğe dair olan inancı içinde barındırıyor.
O zaman vazgeçmemek üzere bir kez daha: bu da geçer yâ hû
İlk yorum yapan siz olun