2019 yılında Covid-19 virüsü kaynaklı tüm dünya genelinde ilan edilen pandemi ile yeni bir çağ başladı. Böylece 1789 yılında başlayan yakın çağ kapanmış oldu. Elbette yeni çağın tam anlamıyla başlaması için, kendi içinde evreleri olan, bir geçiş süreci olacaktır. Bu süreç 2025 yılına kadar devam edecek olup bu süreçte dünyada çok farklı olaylara ve gelişmelere şahitlik ediyor olacağız.
Dünyada yeni bir çağın başlaması için eskiye dair ne varsa yıkılması gerekiyor. Sıfırlanan her şeyin yeniden inşa edileceği bir dönemdeyiz. Bu açıdan tarihe şahitlik eden bir nesil olduğumuzu söyleyebilirim. Aynı zamanda geçiş dönemi nesli olarak da tanımlayabiliriz. Herkes, her devlet, organizasyon sıfırdan başlayacağı bir çağ geliyor. O yüzden her şeyin eşitlenmesi bekleniyor. Bu durum bu zamana kadar yaratılan algı ve gerçekleri yıkacak şeyler bir bir olacaktır. Bu bir fırsat aynı zamanda, nereden ve ne şekilde baktığınıza bağlı olarak değişen.
Dünyanın yeni çağ yolunda önünde bir dip dönemi bir de yükseliş mücadelesi dönemi bulunuyor. Bu iki evreden sonra geçiş süreci tamamlanmış olacak ve yeni çağ tam anlamıyla başlamış olacak. Burada içinde bulunduğumuz konjonktür gereği yaşananlara bakıp demoralize olmadan mevcut durumu anlayarak ve farkındalıklarla yola devam etmemiz gerekiyor. Dip dönem dediğimiz süreç, dünyada yaşanabilecek ne kadar kötü şey varsa başa geleceği bir dönem olacak. Ne zamana kadar devam eder bu felaketler? Her şey sıfırlanana kadar. Bu yüzden başa gelen felaketlerden üzüntü değil dersler çıkarmak gerekiyor. Verilen mesajları görmek ve yeni çağa hazırlanmak gerekiyor.
Bir devletin çok güçlü olması için köklerinin çok eski olmasına gerek yoktur. Bunun için çok güçlü bir yönetimin olması şarttır. İsrail’in bu duruma güzel bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. Kalenin güçlü olması, içerisinin güçlü olmasına bağlıdır. Çünkü aşılmayacak kale duvarı yoktur. Bu sebeple devlet yönetimini sadece çok güçlü yapmak için mücadele etmek yetmez aynı zamanda değişimlere ayak uydurabilecek esneklikte ve vizyonda bir organizasyon kurmak gerekir.
Yeni çağ başlangıcında değişime uğrayan kavramlardan birisi de savaştır. Şu anda dünyada iki ayrı çağın savaşı yürütülüyor. Birincisi eski çağın gerekliliği olan top-tüfek ile yapılan savaş. Diğeri ise yeni çağın gerekliliği normlarında yürütülen savaş. Yeni dönem savaşın şifresi endüstri 4.0 olduğu için savaş 4.0 olarak adlandırmak yerinde olacaktır. Bu savaş iletişim, ekonomik, içeriden zayıflatma, istihbarat, dezenformasyon gibi kavramların top yekûn kullanıldığı yıpratıcı savaştır. Burada amaç ülkeleri fethetmek değildir. Çünkü fethetmek pahalı bir iştir. Omun yerine yaralı kalması sağlanarak sürekli kendinize bağımlı kılmak stratejisi güdülür. Yapılması gereken en kilit şey ülkenin yönetimini kendi kontrolünüze alarak bağımlı kılmak olacaktır ki, burada istihbaratın da şekil değiştirdiği ve istihbarat 4.0 olarak adlandırabileceğimiz bir hale evrildiğini söylemeliyiz. ” Öldürme ama yaşatma da” stratejisi diyebileceğimiz bir strateji ile kurgulanan savaş gerçekleşiyor. Bunun farkında olan kişi ya da devlet sayısı çok azdır. Çünkü eski alışkanlıklar devam ettirilerek bir geçiş sağlanıyor. Yaratılan dezenformasyonla da toplumun reaksiyon seviyesinin minimize edildiği ve tepkinin oluşmasının engellendiği bir strateji ile ilerleniyor.
Devletimizin bu konuda uyumlu hale gelmesi gereken iki konu bulunmaktadır. Birincisi ülkemize yönelik başlatılan ve savaş 4.0 stratejisiyle yürütülen mücadeleye karşı verilecek savaş ve karşı saldırılar. Bu iki aşamada hareket edilirse başarılı olunur ve yeni çağın gerekliliği olan savaş 4.0 konusunda başarı sağlanır. Yeni çağda süper güçlü olmak isteyen ülkeler sadece askeri üstünlükten farklı niteliklere ve becerilere sahip olması gerekecek.
Yeni çağda herkesin eşit şartlarda başlayacağını düşündüğümüzde ülkemizin önünde çok fırsat bulunuyor. Bu fırsatlar değerlendirilirse süper güçlü hale gelebiliriz. Elbette bunun için önce kalenin içini güçlendirmeliyiz, yani liyakatli kadrolardan oluşan bir organizasyonel yapılanma gerçekleştirmeliyiz.
İlk yorum yapan siz olun