Sanırım bundan çok değil üç-beş yıl önce bugünkü yaşadıklarımız anlatılsa hiçbirimiz inanmazdık. Lakin inanmaktan öte yaşam şeklimiz haline geldi. Geçmişte hiç aklımızda olmayan ve garipsediğimiz birçok şey rutinimiz oldu. Geçiş sürecindeki değişim hızı, bu zamana kadar geçen süreden, çok daha hızlı olacak. Değişim başladığına göre hızlı değişimlere herkes hazır olmalı. Teknoloji geçişleri böyledir. Bir düşünün cep telefonlarının hayatımıza girişini. Nasıl da birçok şeyi değiştirdi ve değiştirirken adeta narkozlu bir şekilde hiçbir şeyi anlamadan geçişi yaşadık. Şimdi de cep telefonu örneğinde olduğu gibi narkozlu geçiş yapıyoruz. Fakat bu sefer topyekûn bir geçiş bir geçiş söz konusu.
Geçmişte hayatımızda olmayan ama bugün hayatımızda olan şeylerden bazıları:
- Cep telefonu
- Kredi kartı
- Damacana su
- Dijital televizyon platformu
- Vitamin hapları
- İnternet
Yukarıdakilerden hiçbiri bundan 20 sene önce hayatımızda değildi. Bugün ise vazgeçilmezimiz oldu. İşte bugün ortaya yeni yeni çıkan şeylerde ileride bizim vazgeçilmezimiz olacak. Bu sefer değişim çok daha hızlı olacak. Bundan birkaç sene sonra nice 30 yıl alacak değişimleri geçirdiğimizi göreceğiz. Çünkü değişimin çarpan hızı arttı. Artık çok daha hızlı yaşanıyor hayat. Yeni dünyada zaman kavramı da çok farklı ilerliyor. Belki akrep yelkovan hızı aynı ama akrep yelkovanın dönüşü sırasında ortaya çıkan yeniliklerin hızı arttık çok farklı.
Birkaç yıllık süreci mercek altına alalım. Koronavirüs sürecinde, daha önce online alışverişi deneyimlemeyen milyonlarca insan, artık alışverişini internetten yapmaya başladı. Online alışveriş grafikleri sürekli yükselmeye devam ediyor. Pandemi sonrasında da e-ticaretin yükseliş trendi göstermeye devam edecek ve artık insanlar alışverişinin tamamını ya internetten ya da insansız mağazalardan yapmaya devam edecek. Bu kadar da değil; temassız teslimat, online ödeme, mikro alışveriş kredileri gibi yeni alışkanlıklar da bu dönemle beraber hayatımıza hiç çıkmamak üzere girdi. İnsanlar en temel ihtiyaçlarını bile online şekilde yapacak. Küçük marketlerden ve küçük esnaftan yaptığı alışverişlerde bile mümkün olduğunca az para kullanmaya çalışıyor. Fiziki para tarih oluyor. Paralar sanal hale gelmek üzere. Malvarlığımızı cebimizdeki para ile değil bankanın dijital ekranında göreceğiz.
Ekonomik olarak sınırlar ortadan kalkmasıyla birlikte devletlerin ekonomi üzerindeki egemenlikleri de yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı. Şu anda ülke ekonomileri doğrudan devletler kontrol etmekle birlikte, süreci yönetenler büyük fon sahipleridir. Bu durum her geçen gün devletler lehine azalırken, büyük fon sahipleri lehine artacaktır. Devletler para üzerinde söz sahibi olma haklarını yavaş yavaş kaybedecekler. Güçlü devlet tanımı, parayı yöneten devletten; büyük fon şirketlerine sahip ve onları manipüle edebilen olarak değişecek. Sahip olmak yetmeyecek manipüle etmek de önemli olacak. Hal böyle olunca istihbarat, lobi, manipülasyon, ajanlık faaliyetlerini devlet seviyesinden şirketlere inecek.
Koronavirüs sonrasında QR kod ile para çekme, karekod, mobil uygulama ve temassız kartlar ve şu anda olmayan nice uygulamalar ile hayatımıza devam edeceğiz. Elbette yeni alışveriş alışkanlıklarıyla beraber alışverişi etkileyen birçok unsur da değişecek. Lojistik sistemlerin güçlenmesi, zincir marketlerin dijitalleşmesi, satın almadaki değişimler ve küçük esnafın ortak uygulamalarla internetten ticarete adım atması ve online bahşiş uygulamaları kullanımı artacak.
Devletler açısından bakıldığında da oyunun kurallarının değiştiğini ve bundan sonra da hızla değişeceğini söyleyebiliriz. Bir ker en başta belirtmekte fayda var. Devlete ait meselelerle, konu ne olursa olsun, bugüne kadar üretilen strateji ve taktikler işe yaramayacak. Dün dünde kaldı. Artık yeni şeyler söylemek lazım. Sözünden yola çıkarak yepyeni yönetim modeli ortaya konması hasıl olmuştur. Şu anda geçiş süreci olması hasebiyle bakıldığında devletlerin birçok konuda patinaj çektiğini ve yol alamadığını görüyoruz. Eski çağ büyük devletlerinden Amerika’ da bile pandemi süreci nasıl yürütüldü. Yıllardır bölgenin büyük aktörü Avrupa ülkeleri maske için birbirine girme noktasına geldi. Patinajlar ve yol alamamalar 2023 yılının üçüncü çeyreğine kadar devam edecek. Bölgesel aktör, global güç, dev ülke ve süper güç gibi tanımları değişeceği için ülkelerde değişecek. Kartlar yeniden dağıtılıyor. Ülkelerin yatırım yapması gereken, öncelik vermesi konular değişiyor. Bir taraftan geleceğe hazırlanmak bir taraftan da mevcut durumu yürütmek gibi çok ağır bir süreç içinde tüm devletler. Ama ne yazık ki her iki süreci aynı anda yürütmenin vermiş olduğu zorluklar yüzünden dip dönem yaşanacak. Ne olursa olsun bu dönemden kaçışımız yok. Makro ölçekte de mikro ölçekte de zorluklar olacak. Ama fırtınanın gemi güvertesini temizlemesi misali dip dönem sonunda hiçbir pislik kalmayacak güvertelerde. Her şey sil baştan olacak. Fırtına sonrası aniden açan güneş misali bir anda güneş kaplayacak her yanı.
Peki ülkemizin bu yeni dünya düzenindeki yeri ne olacak, yeni çağ için neler yapmalı, nasıl bir yapılanma ve stratejik çalışmalar içerisinde olmalı?
Bir kere oyun yeniden kurulacağı için, tüm ülkeler için olduğu gibi, ülkemiz içinde fırsatlarla dolu bir dönem bizi bekliyor. Ülkemiz yeni çağ süper güçlü ülkelerinden birisi olabilir. Ülkemiz tarih boyunca gerek bulunduğu yer gerek birikimi gerek tarihinden aldığı güç ve deneyim ile süper güç ülke olmaya aday oldu. Ama bir şekilde emperyalist güçler ülkemizi çeşitli iç karışıklıklarla oyalayarak nihai hedefinden uzaklaştırmayı başardılar. Birazcık iç karışıklıktan kafamızı aldırdığımızda neler yapılabileceğini tüm dünya yüzyıllardır çok iyi biliyor. Ama artık er meydanına çıkıyoruz. Herkes kendi derdine düştüğü ve yeni bir düzen kurulacağı için kendimizi gerçekleştirebilir yeniden ayağa kalkabiliriz. Buna engel hiçbir şey yok, kendimiz haricinde…
Geçiş sürecini tüm dünya ülkeleri gibi biz de yaşayacağız. Hem de en uçlarda. Bunun şimdiden farkında olmalıyız. Ama bu dönemi soğuk kanlılık ile geçirmezsek büyük bir fırsatı da tepmiş olacağız. Zaman kaybetmeden yeni çağ için reformlar yapmalıyız. Makro düzeyde stratejiler ve operasyonel adımlar belirlenmeli. Bunu sadece kamu ya da özel sektöre yıkarak değil; topyekûn şekilde yapmalıyız. Herkes bir bütünün anlamlı parçası olduğunu unutmadan üzerine düşeni layığı ile yapmalı.
Nihai hedefimiz ne olmalı?
Türkler tarih boyunca her zaman en yükseği hedeflemiş bir toplumdur. Aynı hedef yeni çağ içinde geçerli olacaktır/olmalıdır. Fakat yeni çağ içinden geçtiğimiz çağlardan farklı kuralları olan ve kendi has kuralları olan farklı bir dönem olacak. Bu sebeple geçiş dönemini fırsata çevirip bir an önce hazırlanmaya başlamalıyız. Dünyadaki tüm ülkeler gibi Türkiye’de yeni çağ için başlangıç çizgisinde. Hiçbir şey için geç kalmadık. Ama zamanımız da çok kısıtlı. Süper gücün yeni çağ tanımına göre yapılanmaya başlamış lazım. Bunun için mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin avantaj olacağını düşünüyorum. Çok daha hızlı karar verip hayata geçirme imkânı var tıpkı yeniçağın olmazsa olmaz kuralı gibi.
Uzun zamandır köklü dönüşümün olması gerektiğini savunuyorum. Bu dönüşüm sadece kamuyla sınırlı kalmamalı, özel sektörü de kapsayan bir reform niteliğinde ve ülke tarihinin önemli kilometre taşlarından birisi haline gelecek nitelikte olmalıdır. Bu tüm tarafların istek, kabul ve koordinasyonuyla olur. Bunun için iletişim yoğun bir süreç izlenmelidir. Yasal düzenlemeler tüm tarafların mutabakatı sonrasında yapılmalıdır. Ortak akılla hareket edilmeli ve tam bir dönüşüm sağlanmalıdır. Türk bürokrasisinde bir alışkanlık vardı, ortak olmayan akılla bir düzenleme yapılır, hayata geçer sonra da revizelerde geçilmez ortalık. Bu dönüşüm de bu şekilde olmamalıdır. Tam bir konsantrasyon şeklinde hedefe odaklanmalıdır. Daha öncesinde yine bu kitabımızda ülkemizin İstikbal Savaşı verdiğini yazmıştık. İşte savaş tam olarak da bu, değişimin savaşı. Geleceğimiz değişimde. Bunu başarılı şekilde gerçekleştirebilirsek, yeni çağda süper güçlü ülkelerden birisi oluruz. Süper güçlü olmaya bu kadar yakın, bu kadar uzağız. Bunu başarabiliriz.
İlk yorum yapan siz olun